Ayasofya Monogramları

Ayasofya’nın sütun başlıklarında  İmparator Justinyen ve İmparatoriçe Theodora’nın monogramları olduğu bilinir.  Harflerin birleştirilmesiyle oluşan simgelere monogram deniyor.  Bir cins logo gibi.  Padişah tuğraları da monogramdır.

Bir monogramın şekli hep aynı kalır.  Padişah tuğralarında da öyledir.  Mesela Jüstinyen’in Küçük Ayasofya’da da, Efes’teki Aziz Yahya (Sen Jan) kilisesinde de mongramları vardır  ve hepsi birbirine benzer.   Gerçi aynı bina içinde bile harflerin oranlarında ufak tefek farklar oluyor ama bu muhtemelen farklı ustaların elinden çıkmış oldukları içindir.

Burada hatırlanılması gereken bir genel kural şu: Antik Yunanca yazıtlarda sadece büyük harfler kullanılıyor.  Bu harfler Yunan Alfabesi’nin de, Latin Alfabesi’nin de temel ve en eski harfleri.  Her ikisi de Fenike yazısından geliyor.   Zaman içinde, kağıt ya da parşomen üzerine yazarken hız kazandıran pratik “küçük harfler” ortaya çıkmış ama onların kullanımı kitaplar ve belgelerle sınırlı kalmış.

Bir fikir vermesi açısından aşağıda her üç alfabenin karakterlerini  veriyorum.

ch06_06939_f0601

Bizans monogramlarında harfler belli bir düzende değil,  geometrik olarak nasıl rahat yerleşiyorlarsa öyle yerleştiriliyorlar.  Bu da onları bir bulmaca haline getiriyor. Tam bana göre yani.   Seneler önce Ayasofya galerilerinde epey zaman harcayarak bulmacayı çözmeye çalışmıştım.    Aşağıdaki eskiz o zamandan kalma.   O zamandan beri de turlarımda kullanıyorum.   Artık bilgisayar ortamında  çizim yapmaya alıştım ama bu eski çizimin benim için tarihi bir önemi var.

Ayasofya Monograms

En üstteki monogram Justinyen’in.  “IUSTIANOC” olarak yazılıyor Yiustinianos diye de okunuyor.  Daha eski Yunanca metinlerdeki sigma harfi İmparatorluk döneminde Roma etkisiyle “C” haline dönüşmüştür.    (Sigma yukarıda verilen Yunan alfabesinde “P” ve “T” arasındaki karakterdir. Blogun fontu izin vermediği için yazamıyorum.)

Onun altındaki kelime kral veya hükümdar demek.  Yine Roma imparatorluk döneminde,  omega (uzun o) harfi, stilize bir çift “o” haline dönüşmüş.  Bugünkü “W” harfine benziyor.    Kelimenin yazılışı da “BACILEWC” olmuş.  Bugünkü Yunanca’da “Vasileos” diye okunuyor.    Bu ses değişimi İskender dönemine kadar gidiyormuş.   Klasik Yunanca’da “be” sesiyle okunmuş olan harfin, Roma İmparatorluk dönemi Anadolu’su ve sonrası eserlerinde “ve” olarak okunması gerekiyormuş.  19. yüzyılda “klasik kültür” konusunda bir takıntı geliştirmiş olan Avrupalı’lar, özellikle de İngilizler klasik dönem telaffuzunu benimsedikleri için günlük yaşama geçmiş olan Yunanca kelimeler hep bu eski söyleniş biçimleriyle bilinir olmuşlar

Sonraki, İmparatoriçe Teodora’nın mongramı.   Ortasında bir çizgi olan “0”ya benzeyen “theta”  İngilizce’deki “th” sesi gibi okunuyor.  

Levhadaki son kelime  imparatoriçe anlamına geliyor.  Roma imparatorluğu’nun kurucusu Augustus’un ismi İmparatorluk makamının ismi olmuş.   Bu kelime onun dişili.  “Avgusta” diye okunuyor.   Burada da eski Yunanca’daki “Y” (upsilon) harfi, “V” şekline dönüşmüş durumda.

Ayasofya’nın sütun başlıklarının biri hariç hepsinde bu monogramlardan biri var.   En çok rastlanan Justinyen’inki,  sonra Theodora geliyor.  Birkaç tane de “vasileus” ve “avgusta” var.   Üst galerilerdeki sütunlar daha kısa olduğu için onlar üzerindeki monogramlar daha rahat incelenebiliyor.

Zemin katta hepsinden farklı olan bir monogram var ki onu ayrıca analiz etmek gerekli.  Bu monogram Naos’a, yani orta mekana girince sağ köşeyi oluşturan üç sütundan ortadakinin üzerinde.   Sütun başlığını aşağıdaki resimde görüyorsunuz.

IMG_4561ed

Ayasofya için en kapsamlı mimari değerlendirmelerden birini yazmış Mainstone’a göre burada yazılı olan bir tarihtir.  Sol tarafta bizim “F” harfine benzer karakteri görünce bunun çok mantıklı bir çıkarım olduğu anlaşılıyor, çünkü diagamma diye bilinen bu harf klasik dönem ve sonrasında sadece 6 rakamını göstermek için kullanılmış.

Öyleyse bu noktada eski Yunanca’daki sayı sistemine bir bakmamız lazım.   Roma İmparatorluk döneminde bile İmparatoluğun doğusunda Yunanca yazı ile beraber Yunanca sayı sistemi de kullanılmış.   Bu sayı sisteminin sınırları olmasına rağmen Romalı’ların akla zarar sisteminden daha kullanışlı.   Yunan sisteminde harflere birer sayı değeri veriliyor ki bu Arapça’ya ve Osmanlıca’ya “ebced” hesabı olarak miras kalmıştır.    Aşağıda Yunanca harflerin sayı değerlerini veren bir tablo var.   Büyük harfleri ben ekledim.

Greek Numerals

Daha önce başka bir yerde Efes Müzesi’ndeki güneş saatinden bahsederken anlattığım gibi harfler bir arada kullanılarak ara değerler elde edilebiliyor:

A: 1,  I: 10,  IA: 11 gibi.     Benzeri biçimde MB: 42 sayısını belirtiyor.  Böylece 27 karakter kullanılarak 999’a kadar olan bütün sayılar rahatlıkla ifade edilebiliyor.    Yunan alfabesinde 24 harf olduğu için gerekli ekstra karakterler arkaik dönemde kullanılıp artık bir ses değeri taşımayanlardan seçilmiş:  Diagamma (6), Koppa (90),  ve Sampi (900).   Bazı yerlerde, mesela Efes Müzesi’ndeki güneş saatinde, 6 rakamı stigma (S) ile ifade edilmiş.

Peki binden sonraki sayılar için ne olacak?  Burada işler biraz karışıyor.   Değişik bölgelerde farklı sistemler geliştirmişler, ama genel prensip bilinen karakterlerin yanına, altına veya üstüne küçük bir iota (10) harfi koymak.  Bu da karakteri 10 ile çarpmış oluyor.   Bizim monogramın altında bugün kullandığımız “R” harfine benzeyen bir karakter var.   Halbuki Yunanca’da R yoktur.  “Re” sesi “P”(ro) harfiyle belirtilir.    Buradaki karakter aslında altında küçük bir iota (i) olan bir ro harfi.   “P” 100’ü temsil ettiği için bu kombinasyon 1000 çarpanını temsil etmek için kullanılmış.    Soldaki diagammanın 6 olduğunu söylemiştik.   O zaman bütün bunları birleştirince şöyle bir kombinasyon ortaya çıkıyor:  6 x 1000 + 42.  Yani 6042.   Peki şimdi bu ne demek?

Bu rakama anlam verebilmek için de Bizans döneminde takvim sistemini bilmemiz gerekiyor.  Hristiyanlık  Bizans hayat görüşünün önemli kısmını oluşturuyor.   Bu olgu takvim sisteminde de kendini gösteriyor.  Kutsal kitabın verdiği süreleri üst üste ekleyerek ve buna yorumlar da katarak dünyanın yaradılışın tam ne zaman olduğu hesaplamışlar.   Değişik dönemlerde bu tarih farklı hesaplanmış.   Yahudiler MÖ 3760’ı, Katolikler MÖ 4004’ü kabul etmişler.  Bizans’ta ise bu tarih bizim takvimizle MÖ 5509.  Bugün anlamsız gelen bu yaklaşımın pratik kolaylıkları var.  Öncelikle birleştirilmiş tek bir zaman silsilesi veriyor.  Daha önce genellikle İmparatorların hüküm sürelerine dayanan parçalı bir sistem kullanılmış.   Markus Aurelius’un hükümdarlığının 7. yılı gibi.   İkinci kolaylığı da 0’dan öncesini ifade etme sıkıntısı olmaması.    Böyle bir sistemde MÖ ve MS diye bir ayırım olmuyor.   Her neyse.  Biz devam edelim.

Bizans takviminde göre 5509 yılı bizim kullandığımız takvimde “0” yılına karşılık geldiğine göre 6042’den 5509’u çıkarttığımızda bulduğumuz rakam bize bizim kullandığımız takvim cinsinden yılı veriyor:  533.    Ayasofya’nın inşaatinin 532’de başladığı ve inşaatının 5 yıl sürdüğü biliniyor.  Mainstone’a göre sütun başlığındaki bu tarih, binanın birinci katının sütun başlıklaına kadar bitirildiği tarihi gösteriyor.    Sizi bilmem ama ben bu açıklamaya ikna oldum.

Referanslar:
– MAINSTONE, Rowland. 1988. Saint Sophia:   Architecture, Structure and the Liturgy of the Great Church of Justinian.
– MANGO, Cyril.  1980. Byzantium: The Empire of the New Rome.  Bizans takvim sisteminin anlatıldığı bir paragraf var içinde.

 

 

Bir yorum

  1. Genetic LOVE · · Cevapla

    Cok guzel giris amacli bi yazi olmus tesekkurler

    Beğen

Yorum bırakın